Bir yol uzanır gider Adana’dan Ayvalık’a. Her sene yaz
aylarında Adana’dan çıkar Ayvalık’a kadar 1000 km. yol alırım. Adana sıcağından
büyük bir özlemle Ayvalık serinliğine. Yol Torosların yeşilinden, Konya'nın
bozkırından geçer, Afyon’da mola verir İzmir’den denize ulaşır. Sonrası zeytinin memleketi Ayvalık’a varır.
Uzundur yol, Konya sonrası bozkır azalır. Akşehir, biraz
yeşil biraz bozkır Afyon'a doğru. Tam ortası olmasa bile tamam denir az kaldı.
Şöyle bir tebessüm edilir Akşehir’den geçerken. Nasrettin Hoca'nın fıkraları
gelir akla. Yol boyunca Hoca'nın kötü tasvirleri, heykelleri görülür dinlenme
tesislerinde.
Hoca’nın türbesi de buradadır. Çok eskiden bir kez
görmüşlüğüm vardır. Konya'nın o sert insanın yanında Hoca çok hoş kalır,
yaşadıkları ve bize bıraktıklarıyla. Hoca’nın türbesinin yanında kollarının
arasında sabi bir çocuk yatar Akşehir toprağında.
1966 senesinde dünyaya bir kaç saat gözlerini açmış ama
olmamış almış toprak onu yanına. Benim canımdan benim kanımdan ismi Ali
olacakmış. Ailemden duyduğum ve bildiğim kadar. Annem çok anlatmazdı bunu. İşte
benim abim yatar bu topraklarda. Mezarını bilmediğim, kendisini görmediğim abim.
Yıllar öncesi yine bir yol getirdi beni Çukurova
topraklarına. Adana memleket oldu yıllar içinde. Evliydim geldiğimde. Çocuğum
bu topraklarda doğdu, büyüdü, okudu. Yurt oldu başka bir yol görüneceği zamana
kadar. İş oldu yaşımız tamam diyeceği güne kadar.
Adana günlerinde ne zaman tanıdım onu bilemiyorum. Belki bir
makine ihalesinde karşılaştık belki bir kebapçı da. Herkes bir şekilde
tanıyordu onu. İyi adam demişlerdi sorduklarım. Günler birbirini kovalarken
samimiyet biraz olsun arttı. Gerçi ne oturmuşluğumuz oldu ne yemişliğimiz ilk
zamanlarda. İşimiz makina olunca konuşur olduk zaman zaman. Bazen o gelir şirkete
çay kahve falan.
Zaman 2000’li yıllara dayandığında iyi bir dostum vardı bu
topraklarda. Fikir aldığım akıl danıştığım. Sıkıntılı bir dönemde uzun uzun
konuşmuştuk. Her zaman yanındayım demişti.
2000 yılı bir yeni başlangıç oldu hayatımda. Artık kendi
ayaklarım üzerinde durma zamanıydı. Yalnızdım ne bir akraba, ne bir abi,
eşimden başka. Bir de ben bunu yaparım azmi.
Çok geçmedi, zaman zaman rahmetli babasına uğrarken bizim
sokakta, ben de bir kahve içmeyi ihmal etmedi. Bir gün bir telefon geldi.’’ Ali
birlikte iş yapalım. İstanbul’dan gelenler var bizimle çalışmak istiyorlar ‘’Neden
olmasın, olur dedim. İstanbul beyleri geldiler, konuştuk anlaştık ama burası
küçük dediler. Başka bir yerde başladık. Takvimler 2001 yılını gösteriyordu.
Sonrası çok hızlı geçti. Birlikte dayandık zorluklara,
sıkıntılara. Güzel günlerde zevk aldık yaşamaktan. Birlikte makina sattık.
Birlikte seyahat ettik. Birlikte paylaştık aynı ekmeği. Parayı pulu hesap
etmedik. Aynı yolda yürüdük o günden beri. Her başarının ardında bir kadın
vardır derler, doğrudur. Eşimden başka, o benim bugünlerde olmamın nedenidir.
Her sıkıntımda dayanacağım koskoca bir kayadır o, sert bir taş, bir arkadaş.
Kişiliğini buradan anlatmama gerek yok sanırım, herkes
tanıyor zaten. Benim için en önemli olanı yılların getirdiği birliktelik, saygı
ve sevgi. Kırmadık hiçbir zaman birbirimizi.
1966 yılında kaybetmiştim abimi, ben doğmadan, görmeden.
İşte yıllar öncesinden açılan yolda bu topraklarda yeniden buldum ben onu
yaşarken. Benim bir abim var bu topraklarda ve her yerde..
O bana bazen birader der bazen Alim.
Kanımdan, soyumdan olmasa da
O benim Abim..
Nice yıllara, 50 yaşın kutlu olsun Kazım Abim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder