Kırmızıydı şarabın rengi, yanında bir kadeh. Masada duran
tabakta bir dilim pasta vardı. Belki bir doğum günü belki başka bir kutlama.
Pasta masanın tadı, şarapsa dostluğun adıydı. Daha önceden yenilen bir şeyler
vardı. Yemeğin sonuna gelinmiş pasta ikramı başlamışta olabilirdi. Güzel bir
akşamın finali gibiydi görünen şey. Kırmızıların hakim olduğu renk insanın
içinde güzel duygular bırakıyordu.
Tam ortasında kocaman bir karpuz dilimi, yanına
serpiştirilmiş incirler. Üzüm hadi beni ye dercesine insanı cezbediyordu. Doğa
bütün güzelliklerini insan için sunmuştu. Cennette bahsedilen yiyeceklerin
başında meyveler geliyordu. Bu da cennetten bir alıntı gibiydi. Yine kırmızı
bütüne hakimdi. Tam ortada duran karpuzun kırmızısı tüm dikkatleri ona
çekiyordu. Sanki cennetin rengi kırmızıydı.
Yemek masası ve yine şarap. Şiirlere konu olan şarap bir
başka pencereden yine göze takılıyordu. Rengi İsa’nın kanı, görüntüsü gün
batımı. Son damla her zaman bir başka olurdu. Yine bir çerçeveden hadi diyordu,
ben buradayım. Birkaç kadehle zaman sarhoş olur, dostluklar sağlığa, mutluluğa,
şerefe yol alır. Unutulmayanlar bir arada yaşlanır. Bu düşünceler yansımıştı ve
karşıdan yine kırmızılar içinde bakıyorlardı.
Ve duvarın seçkin konukları çiçekler vardı. Çiçekler hayatta
çok şey ifade eder. Düğün ve ölüm birlikte karşılanır. Sevgi onlarla ifade
edilir. Barışmaların dilsiz tanıklarıdır onlar. Çoktular; papatyalar nergisler,
kasımpatılar ve diğerleri.. Bir değil birkaç çerçeve. Demetler buketler, saksılar,
duvardan sarkanlar. Renklerin dansözleri çiçekler duvarı bayram yerine
çevirmişti. Renk cümbüşü içerisinde çiçeklerin dansı hissediliyor ve müziğin
sesi duyuluyordu. Ve çiçeklerin prensesi kırmızı gül bize gülümsüyordu.
Hayatımızın renkleri bir taş bir duvar üzerinde yerini almıştı.
Yemek yedikleri restoranda, çerçeveler yaşanmışlıklar ve yaşanılacak olanlara
tanıklık etmek için sıralanmıştı. Hayat bir damla şarap, bir kaç güzel meyve ve
güzel kokan çiçekler değil miydi zaten.
Delikanlının gözleri çerçevelerden vazgeçmiyordu. Tabloları
inceledi gerçekten güzel resimlerdi ama onun takıldığı şey başkaydı. Küçük
çerçeveler bir sıra halinde olmasına rağmen eğri büğrü duruyordu. Simetrik
değildi ve düzeltilmesi gerekiyordu. Arkadaşından rica etti. Gülüştüler, burada
da mı dediler. Ama mutlaka yapılması gerekiyordu. Tablolar düzeltilmeye
çalışıldıysa da olmadı. Çiviler düzenli çakılmamış, bir aşağı bir yukarı her
şeyi bozmuşlardı.
Olmadı..
Birden o güzel görünen her şey tersine dönmüştü. Şarap
dökülmüş, meyveler çürümüş, çiçekler boynunu bükmüştü. Büyü bozulmuştu.
Hayatımızın çivisi değil midir bir tablonun duruşu gibi
duruşumuzu simgeleyen.
Hayatımız bir tablonun renkleri içerisinde yol alıyor.
Çaktığımız her çivi o renklerin gözümüze yansımasını
başlatıyor.
Çivi doğru yerdeyse renkler daha güzel daha kırmızı..
Ve dostlukla güzel olur şarabın her damlası..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder