2 Mart 2015 Pazartesi

Çivi

Kırmızıydı şarabın rengi, yanında bir kadeh. Masada duran tabakta bir dilim pasta vardı. Belki bir doğum günü belki başka bir kutlama. Pasta masanın tadı, şarapsa dostluğun adıydı. Daha önceden yenilen bir şeyler vardı. Yemeğin sonuna gelinmiş pasta ikramı başlamışta olabilirdi. Güzel bir akşamın finali gibiydi görünen şey. Kırmızıların hakim olduğu renk insanın içinde güzel duygular bırakıyordu.

Tam ortasında kocaman bir karpuz dilimi, yanına serpiştirilmiş incirler. Üzüm hadi beni ye dercesine insanı cezbediyordu. Doğa bütün güzelliklerini insan için sunmuştu. Cennette bahsedilen yiyeceklerin başında meyveler geliyordu. Bu da cennetten bir alıntı gibiydi. Yine kırmızı bütüne hakimdi. Tam ortada duran karpuzun kırmızısı tüm dikkatleri ona çekiyordu. Sanki cennetin rengi kırmızıydı.

Yemek masası ve yine şarap. Şiirlere konu olan şarap bir başka pencereden yine göze takılıyordu. Rengi İsa’nın kanı, görüntüsü gün batımı. Son damla her zaman bir başka olurdu. Yine bir çerçeveden hadi diyordu, ben buradayım. Birkaç kadehle zaman sarhoş olur, dostluklar sağlığa, mutluluğa, şerefe yol alır. Unutulmayanlar bir arada yaşlanır. Bu düşünceler yansımıştı ve karşıdan yine kırmızılar içinde bakıyorlardı.

Ve duvarın seçkin konukları çiçekler vardı. Çiçekler hayatta çok şey ifade eder. Düğün ve ölüm birlikte karşılanır. Sevgi onlarla ifade edilir. Barışmaların dilsiz tanıklarıdır onlar. Çoktular; papatyalar nergisler, kasımpatılar ve diğerleri.. Bir değil birkaç çerçeve. Demetler buketler, saksılar, duvardan sarkanlar. Renklerin dansözleri çiçekler duvarı bayram yerine çevirmişti. Renk cümbüşü içerisinde çiçeklerin dansı hissediliyor ve müziğin sesi duyuluyordu. Ve çiçeklerin prensesi kırmızı gül bize gülümsüyordu.

Hayatımızın renkleri bir taş bir duvar üzerinde yerini almıştı. Yemek yedikleri restoranda, çerçeveler yaşanmışlıklar ve yaşanılacak olanlara tanıklık etmek için sıralanmıştı. Hayat bir damla şarap, bir kaç güzel meyve ve güzel kokan çiçekler değil miydi zaten.

Delikanlının gözleri çerçevelerden vazgeçmiyordu. Tabloları inceledi gerçekten güzel resimlerdi ama onun takıldığı şey başkaydı. Küçük çerçeveler bir sıra halinde olmasına rağmen eğri büğrü duruyordu. Simetrik değildi ve düzeltilmesi gerekiyordu. Arkadaşından rica etti. Gülüştüler, burada da mı dediler. Ama mutlaka yapılması gerekiyordu. Tablolar düzeltilmeye çalışıldıysa da olmadı. Çiviler düzenli çakılmamış, bir aşağı bir yukarı her şeyi bozmuşlardı. 

Olmadı..

Birden o güzel görünen her şey tersine dönmüştü. Şarap dökülmüş, meyveler çürümüş, çiçekler boynunu bükmüştü. Büyü bozulmuştu.

Hayatımızın çivisi değil midir bir tablonun duruşu gibi duruşumuzu simgeleyen.

Hayatımız bir tablonun renkleri içerisinde yol alıyor.

Çaktığımız her çivi o renklerin gözümüze yansımasını başlatıyor.

Çivi doğru yerdeyse renkler daha güzel daha kırmızı..

Ve dostlukla güzel olur şarabın her damlası..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder