3 Mart 2015 Salı

Üç Kilo Yüz Gram

Her şey sınıfa gelen tartı aleti ile başladı. İlkokul ikinci sınıftaydım. O zamanlar şimdiki gibi dijital tartılar yoktu. Hem boy hem kiloyu gösteren koca bir şeydi gelen tartı. Birer birer tartıldık ve boyumuz ölçüldü. Ben sıralama da ikinci oldum. Sıra arkadaşım Emel birinci, ben ikinci. Bu sonuç sonrasında öğretmenim annemi okula çağırmak zorunda kaldı. Emel 18 kilo ben 19 kilo gelmiştim. Sondan ikinci olmuştum.

Ben sınıfın en zayıf ikinci çocuğuydum.

Çocukluğum zayıflık içinde geçti. Bunun sebebi ne genetik ne de başka bir şeydi. Yemek seçen bir çocuktum. Pazardan alınan kabaklar, pırasalar ve benzeri şeyler zaman zaman benim elimle çöpe gidiyordu. Annemin karnıyarık yaptığı günler benim için muhteşemdi. Karnıyarık değildi cezbeden. Patlıcanların içine konulan kıyma en çok sevdiğim şeydi. Sevmediğim bir yemek olduğunda yediğim en çok şey bu kıymalı soğanlı karnıyarık içi oldu o günlerde..

Yaşım ilerledikçe memleketin güzel yemekleriyle tanıştık. Tabii ki dışarıda. Kıymalı pide, döner, lahmacun. Yanında buz gibi bir kola. Gazoz dönemi bitmiş kola yeni yeni tanınır olmuştu. Kuzenlerle dedemin dükkanına uğrar, ortalığı süpürürdük. O da bize küçük paralar verirdi. Biz soluğu belediye parkının köşesindeki büfede alırdık. Sonrası malum, buz gibi kola şişesi bizi mutlu ederdi.

O günlerin içinde Kırıkkale sanayi lokantasının da özel bir yeri vardır. Babamın iş yerinde öğle yemeklerinde gittiğim yer. Babam benim sevdiğimi bildiği için telefon açar sipariş verirdi.’’ Bir buçuk kes yollayın yanında da ayran’’ Dönerin adı bizim oralarda kes idi, porsiyonlar da hep bir buçuktu.

Bir buçuk kes yerdim ama hala zayıftım.

Üniversite yılları başladığında İstanbul yemekleri ile tanıştık. Çay simit, kokoreç bira, balık ekmek, midye dolma, sosisli ve hamburger. Köfte ekmekten yapılanlar ve isimsiz hamburgerler vardı. Taksim Kristal büfe her zaman en güzeliydi. Bir gün Mc Donald’s Taksim'de ilk şubesini açtı. Fiyatı öyle öğrencinin yiyebileceği bir şey değildi, çok pahalıydı. AKM'den, sinemadan çıkan kürklü bayanlar ve beyefendiler önünde kuyruk oluşturuyorlar, hamburger yemeye geliyorlardı. Neredeyse biz de her gün hamburger yer olmuştuk. Biraz yeme saatimiz farklıydı. Gece geç saatlerde, Mc Donald’s çalışanı yurt arkadaşımız Sami raf ömrünü geçiren hamburgerleri atmak yerine yurda getiriyor ve biz bunları götürüyorduk.

Delikanlı olmuştum ama hala zayıftım.

Üniversite biterken evlendim. Damatlık almam zor olmadı. 62 kilo olan birisi için kıyafet sorunu yoktu bu ülkede. Evlendikten hemen sonra başımın üzerindeki zayıflık yıldızlarından birisi söndü. Sebebine gelince sevgili eşim Adanalı idi. Hem de Adana'nın en güzel yemeklerini yapan bir annenin kızı. Tabii o yıllarda Nüket daha annesini yemek yapma konusunda geçmemişti( Dila hala anneannesinin yemeklerini daha çok beğenir). Nüket yemek öğrenme konusunda beni denek olarak kullanmaya karar vermişti. O günlerde çalışmadığı için pasta, börek ve diğer yemekler üzerine uzun çalışmalar yapmaya başlamıştı. 3 ay sonra 80 kilo bu çalışmaların başarısını ortaya koydu.

Çok geçmeden askerlik yolu gözüktü. Yedek subay okulunda askerin kalori ihtiyacına göre hazırlanan yemekler çok sıkıntı yaratmadı. En zoru arkadaşlarla kurduğumuz sucuklu yumurta hayalleriyle uykuya dalmaktı. Okul bittikten sonra yemek başkentlerinden olan Kayseri’ye kantin subayı olarak atandım. Kader işte hem kantin subaylığı, hem de gazino nöbetçi subaylığı kapımı çalmıştı. Askerde, aldığım kiloları veririm derken masa başı göreviyle tüm yemek ve pasta imparatorluğunun başına oturmuştum. Hem de Kayseri’de. O gün başımdan bir yıldız daha kaydı gitti..

Ben artık zayıf biri değildim.

Askerlik sonrası Adana’ya yerleştik. Kebap ve rakı ile tanıştık. Bir yıldız daha söndü gitti. İş hayatında yıldızım parlarken başımdaki yıldızları kaybediyordum. İş makinası sektörüne başlamamla birlikte bu yıldızlar beni terk etmeye başladılar. Konya, Antep, Hatay yemek başkentleri ve Adana’ya gelen misafirler yıldızlarımı bir bir alıp gittiler.

Ben artık şişman biriydim.

Ve bir gün yıldızlar bitmek üzereyken yıldızları geri toplamaya karar verdim. O günlerde revaçta olan mezoterapiye başlamaya karar verdim. Bu işi Adana’da en iyi yapanlardan Dr. Okan Dalyan’la tanıştım. Bir ay sürdü yıldız toplama işi. Okan hocam bir haftalığına tatile gidince ben de uzun bir tatile çıktım. Bu tatil tam 7 sene sürdü.L beden büyüdü, XL derken 2XL oldu. Kıyafetlerim devamlı küçülüyordu. Aslında kıyafetler değildi küçülen benim hantal bedenim büyümekteydi. Obez olmanın sınır kapısına dayanmış, spordan uzak, hareketlerin yavaşladığı biri olmuştum.

Artık başımda yıldız falan kalmamış, şişman bir adamdım.

Yaş ilerledikçe durum daha kötü olacaktı. Midem beynimi ele geçirmeden darbe kararı aldım. Yaklaşık 10 gün önce Okan hocamın kapısını tekrar çaldım. Unutmamıştı. Doktorluğunun yanında dostluğuyla, verdiği güvenle yeniden başladık. Yıllardır kahvaltı yapmadan başladığım güne sevgili domates, güzel salatalık ve dostum peynirle adım atıyor, öğlen ve akşam dikkat ediyor, fırsat buldukça spor yapıyorum.

Tekrar başladığımız günden bir hafta sonra ikinci sınıfta karşıma çıkan o tartının başına geçtim. Haftada bir buçuk kilonun normal sayıldığı bir diyet uygularken tartının gösterdiği rakam ''ÜÇ KİLO YÜZ GRAM'' dı. Tabii bu giden kilonun büyük bir kısmının su ve ödem olduğunu biliyorum. Ama en azından gitmişlerdi.

Bu başlangıç bile önemli benim için..

Okan hocamın yanından ayrılırken başımda bir yıldız parlamaya başlamıştı.

Öyle böyle bu yıldızları çoğaltacağız.

Yıldız meselesini hallettikten sonra saç ektirsem diyorum.

Botoksta yaptırsam mı acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder