Çok değil bir hafta önce geçtim önünden. Yoğun trafik ve
sıkışmış binaların içinden ruh ve beden yorgunluğumuzla baktık uzun uzun
yükselen gökdelene. İçim acıdı, yüreğim sızladı, içimden küfürler geçti. Bir
şehir bu kadar kısa zamanda bu şekilde talan edilebilir miydi bilemiyorum ama
edildi işte. Her yerde yükselen binalar, daralmış ruhlar, yaşanmışlığım olan
şehirden kaçmam için çok büyük bir nedendi. Çok geçmeden, kızımı bu şehirde,
biraz dışında olsa bile bırakarak döndüm taşraya. Adana’ya..
Seneler öncesi hayallerle gittiğim İstanbul’da bir stad
vardı. Ali Sami Yen. Galatasaray'ın mabedi. Ne maçlar oynandı orada. Maç olduğu
gün insan kalabalığı, trafik, yoğunluk olurdu. Hiç maç seyretmedim orada ama
çok yolum geçti Mecidiyeköy’den.. Seyyar arabadan pilav yemek, o kalabalıkta
otobüs beklemek, üzerinden geçen yolun altından yürümek İstanbul’un bir parçası
olmak..
Bu bile güzeldi.
Ve bir gün her şey değişti. Yeşil olan her yerden binalar
fışkırmaya başladı. İstanbul’un silueti birkaç yıl içinde gökyüzüne uzanan
ucubelerle doldu.
Türkiye’de değişen sadece binalar değildi. Ruhlarımız ve
benliğimizde değişmeye başladı. Para her şeyin önüne geçti. İnsan eti yiyen
canavar önümüzde bize yol göstermeye başladı. Eskiden trafik kazalarında olurdu
en çok ölümler. Şimdi ise iş kazaları.
Tersanelerde her gün işçiler ölüyor. Birer birer düşüyorlar
yükseklerden. Yollarda ölüm saçıyor hafriyat kamyonları. Madenlerde toplu
katliamlar. Trafik kazaları. Su baskınlarında ölenler..
Son olay Ali Sami
Yen’de yaşandı.10 işçi, inşaatta asansör halatı koptu ve 100 metreden yere
çakıldı, öldüler..
Hem yeşili katlediyoruz hem insanımızı. Çiğ et yiyoruz.
Yine konuştu ağızlar, sorumlular bulunacak, ailelere yardım
yapılacak falan filan.. Yeni hükumetimiz hemen konuyu ele alacak.
Sorumlu yok aslında bir kişi hariç.
Geçen aylarda yerin çok altında turlayan Azrail bu sefer yükseklerdeydi.
Denk geldi aldı canları..
Kader işte, takdir-i İlahi..
Anında çakıldılar, bir anda öldüler.
Onlar da güzel öldüler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder